Yakup GÖKÇE
Yapısal-İşlevselci kuram olarak adlandırılan kuramı sosyologlar aynı zamanda “iÅŸlevselci,” “anomi” “sosyolojik pozitivist”, veya “gerilim kuramı” gibi farklı isimlerle de adlandırmıştır. Bu yaklaşımın önde gelen iki önemli temsilcisinin Émile Durkheim ve Robert K. Merton’dur.
Kuramın suça yaklaşımına geçmeden önce bu kuramın topluma bakışını bilmek de yarar var. Yapısal-İşlevselci kuramda toplum; her bir parçası birbiri ile uyum ve dayanışma içinde ve iÅŸ birliÄŸi temelinde çalışan karmaşık bir yapı olarak hayal edilir.
Avrupa’da gerçekleÅŸen Sanayi Devrimi’nin sebep olduÄŸu toplumsal ve siyasal krizlere yanıt verme amacında olan Yapısal-İşlevselcilik toplumun uyumlu ve dengeli yapısının sürdürülmesi ile ilgilenmektedir. Bu yaklaşımın vurguladığı kavramlar ÅŸunlardır;
1. sosyal yapı, 2. düzen, 3.uyum, 4.sosyal bütünleÅŸme, 5.dayanışma 6.sosyal denge.
Yapısal-İşlevselci yaklaşıma göre suç bireysel özellikler ile açıklanamayan toplumsal bir olgudur. Bu kurama göre hem normal hem de kaçınılmaz olan suç toplumun olduÄŸu her yerde vardır. Suçu patalojik bir fenomen olarak ele alan bir çok yaklaşımın aksine yapısal iÅŸlevselcilik yaklaşımı suçu ortaya çıkışı bakımından normal ve sonuçları açısından ise olumlu toplumsal iÅŸlevlere sahip bir olgu olarak ele almayı önermektedir.
Sosyolojinin kurucu isimleri arasında yer alan Emile Durkheim aynı zamanda Yapısal-İşlevselci kuramın önde gelen temsilcileri arasında yer almaktadır. Durkheim’ın ilgisini çeken ve bu konuda bir teori geliÅŸtiren ilk sosyolog olmasına neden olan ÅŸeyse, Sanayi Devrimi ile artan kentleÅŸme ve sosyal dönüÅŸüm sürecinde suç ve sapkınlık olguları olmuÅŸtur. Durkheim’ın suç çalışmaları konusunda en ayırdedici katkılarından biri anomi kavramını ilk defa kullanmasıdır. Durkheim, toplumsal yapının birbirine baÄŸlı olan organları arasındaki uyumun, iÅŸbölümünün ve dayanışmanın olmadığı durumu anomi kavramı ile adlandırır. Anomi, toplumsal denge ve dayanışmanın olmadığı bir durumdur. Durkheim’a göre suç toplumsal yapı ve iÅŸleyiÅŸ için saÄŸlıklı ve normal bir olgudur çünkü suçun ve suçluluÄŸun olmadığı hiçbir toplum yoktur.
Durkheim, uyum ve sapmayı açıklamak için iki deÄŸiÅŸkene baÅŸvurur: Gruba baÄŸlılık düzeyi-derecesi ve normatif düzenlemenin derecesi. Aşırı veya yetersiz baÄŸlılık sapmaya yol açabileceÄŸi gibi aşırı ve yetersiz düzenleme de aynı ÅŸekilde sapmaya neden olabilir. İntihar isimli çalışması ve orada geliÅŸtirdiÄŸi intihar çeÅŸitleri tam da bu çerçevede ele alınmıştır. Sapma sadece normal deÄŸil aynı zamanda iÅŸlevseldir. Sapmanın veya suçun söz konusu iÅŸlevlerini dört baÅŸlık hâlinde sıralamak mümkündür. Birincisi, sapma, kültürel normları ve deÄŸerleri onaylar. İkincisi, doÄŸru ile yanlışın arasındaki ahlaki sınırı açığa çıkarır. Üçüncüsü, sapma ortaya çıktıktan sonra onunla mücadele eden insanları bir araya getirmek suretiyle ortak ahlaki baÄŸları pekiÅŸtirmeye yardımcı olur. Dördüncüsü, sapma ve suçlar toplumun iÅŸleyiÅŸinde bazı toplumsal düzensizliklere iÅŸaret ederek, bu düzensizlikleri gidermek ihtiyacını ortaya çıkardığı için toplumsal bir deÄŸiÅŸmeyi teÅŸvik eder.
ABD’li sosyolog Robert K. Merton, Durkheim’ın anomi kavramını 1938’de yayımladığı Toplumsal Yapı ve Anomi adlı makalesinde yeniden yorumlayarak suç çalışmalarına özgün bir boyut kazandırmıştır. Merton toplumsal iÅŸleyiÅŸteki problemleri insanların biyolojik dürtülerine dayandırılmasına itiraz ederek, toplumsal ve kültürel yapının iki temel faktörünü vurgulamaktadır: Birincisi Kültür hedefleri İkincisi ise kurumsallaÅŸmış araçlardır
Merton insanların beÅŸ tür tepkide bulunduÄŸunu belirlemektedir. Bunlar:
1. Uyumluluk, 2. Yenilikçilik, 3. Ritüelizm-Åžekilcilik, 4. Geriçekilme , 5. İsyan
Suç ve suçlu davranıştan ziyade suç sonrası toplumun verdiÄŸi tepkilere odaklanan ve 1950’lerde ABD’deki Medeni Haklar Hareketi’nin toplumsal ve siyasal ortamının bir ürünü olarak 1960’larda ortaya atılan Etiketleme Kuramı, ABD’deki cezai yargılama sisteminin alt toplumsal sınıflara, ırksal veya etnik azınlık gruplarına mensup kimselere karşı var olan ırkçı, ayrımcı ve önyargılı uygulamalara vurgu yapmaktadır. Bu yaklaşıma göre sapkınlık ve suç, yapılan eylemin özelliÄŸi olmaktan öte toplumun koyduÄŸu kuralların uygulanmasının bir sonucudur. Toplum, ihlal edilmesi suç olarak tanımlanan kurallar koyar ve bu kuralları ihlal edenleri suçlu olarak etiketler. Bu itibarla, suçu toplum yaratır. Etiketleme kuramında kiÅŸinin toplumsal çevre iliÅŸkisi sınırlanır ve bu sınırlamalar sonucunda kiÅŸi illegal örgütlere doÄŸru yanaşır. Bu yanaÅŸma sonucunda illegal çevrelerle kurulan iliÅŸki sürekli artar ve illegal çevre ile kurulan baÄŸ gittikçe güçlenir. Etiketleme kuramına göre bir davranışın sapkın veya suç olarak tanımlanmasını belirleyen dört unsur ÅŸudur: 1. Davranışı kim(ler)in gerçekleÅŸtirdiÄŸi; 2. Davranışın neden olduÄŸu sonuçlar; 3. Davranıştan kim(ler)in zarar gördüÄŸü; 4. Davranış sonrasında insanların yaptırım uygulanması veya uygulanmaması yönünde nasıl bir tavır gösterdiÄŸidir.
Etiketleme kuramı suçludan ziyade, suç ve toplumun suça gösterdiÄŸi tepki ile ilgilenmektedir. Toplumda egemen güçlere ait olan gruplar suç ve suçlunun tanımlanması ve etiketlenmesi sürecinde baÅŸat aktörlerdir. Bu bakımdan, zenginler fakirleri, beyazlar siyahları, üst sınıflar alt sınıfları yani güçlü toplumsal gruplar güçsüz azınlıkları etiketleme ve suçlulaÅŸtırma konusunda mutlak fırsat üstünlüÄŸüne ve becerilere sahiplerdir. Etiketleme kuramının önde gelen iki ismi Howard S. Becker ve Edwin Lemert’dir.
Kaynakça: Yüksel M. (2017) Suç Sosyolojisi, EskiÅŸehir: Anadolu Üniversitesi